Çilimli’de köylere uygulanan ayrımcılığı gündeme getirdiğimiz yazı dizimizle birçok kişinin rahatsız olduğu ama dile getirmekten çekindiği konuları cesurca tartışmaya açtık.
Yatırımlardaki adaletsizliği, birkaç kişinin aldığı kararla köylerin kaderine nasıl etki ettiklerini açığa çıkardık.
Hiç kimse koltuk peşinde koştuğumuzu iddia etmesin. Kulağımıza çalınıyor yine bir şeyler; ayıp oluyor.
İlk yazımda ifade ettiğim gibi ‘‘bizim burada bulunma gerekçemiz, halkın bizi görevlendirmesinden ibarettir.’’
Bazı köylerin yolları üst üste defalarca asfaltlanırken, diğer köylere üvey muamelesi yapılması karşısında sessiz kalmayacağız.
Varsın birileri kafalarını kuma gömsün, varsın birileri bizi ötekileştirsin… Allah’ın selamını da verenden alır, vermeyenin yanından geçeriz.
Biz, yanımızda hiç kimse kalmasa bile köylerimizin haklarını savunmaya ve doğru bildiklerimizi söyleyeme devam edeceğiz. Gerçekler, sahibinin canını acıtır en çok.
Diğerlerinin ne söylediği de, ne yaptığı da bizi ilgilendirmeyecek.
Siziyasi kazanç peşinde değiliz!
Tekrar altını çiziyorum; bu yazılardan kimse siyasi kazanç elde etmeye çalıştığımızı düşünmesin! Derdimiz siyaset olsa Muhtarlık görevini değil, üye olduğumuz partilerin kadrolarında görev alırdık. Önümüzü ilikler, alkışlar tutardık. Elbet bir gün bir yerden bize de bir sıra gelirdi.
Çilimli’nin kaderi birkaç kişinin iki dudağının arasına, köylerin kaderi de seçilmiş muhtarların kaderine bezenmiş.
“Ne yani? Köylerinin yatırımını yapmayarak düzene uymayan muhtarlar mı cezalandırıldı?” Diye soruyorsanız.
Cevabımız EVET. O muhtarların köyündeki vatandaş da nasibini aldı tabi. Vatandaş da haklı olarak seçilmiş muhtarını cezalandırdı.
Ya sonra seçilen yeniler mi? Onlar zaten ‘‘daha yeni’’. Hele bir ‘‘yerleri ısınsın’’ değil mi? Duruma göre bir parmak bal çalarız elbet. Tezgâhı görene kadar bir beş yıl daha akar gider…
Sekiz ila on yıldır asfalt dökülmeyi bekleyen yollar şurada kenarda duruversin. Su altyapısı tamamlanmayan köyler beklesin hele biraz daha…
Şahsım adına söylüyorum. Hem Çilimli hem Düzce… Köyümün ihtiyaçları ile ilgilenen ne kadar kurum varsa siyasetçisinden bürokratına, tümüne halkımın taleplerini ilettim. İnanın diğer Muhtarlarımız da iletiyorlar. Önemli olan imkân ve kabiliyetlerin nerelerde ve nasıl kullanıldığıdır. Buna karar verecek olanlar da biz muhtarlar değiliz. Kullananları da vicdanlarınıza bırakıyoruz.
Niçin yeni bir dernek kurduk?
İşte “bölücü” diye yaftalanan, vicdanlı bir kaç muhtar bu düzene karşı durdukları için mevcut dernekten ayrılıp alternatif bir oluşuma gitti.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmamak için Çilimli Tüm Muhtarlar Derneği’ni tüm telkin ve tehditlere rağmen kurduk. Kimseyi araya sokmadık, kimseye bakı yapmadık, kimseyi de zorlamadık. Gelenler de kendiliğinden geldi, gidenlere de hayırdır hemşerim ne oluyor demedik!
Yeni kurulan bu dernek köylerimizin hizmetlerinin yapılmasında tabi ki etkili ve söz sahibi değil. Hiç bir kurumdan da derneğin adını kullanarak bu yönde bir talebimiz olmadı, şurada kullandınız ya diyen biri varsa çıksın yazsın, içinde doğruların söylendiği her şeyi paylaşmayan namerttir. Sadece ve sadece nezaket ziyaretlerinde bulunduk.
Kurduk ta ne oldu peki bu derneği? Sadece vicdanımız rahat. İki dernek tek derneğe düşse ne olacak? Tüm muhtarlar bir derneğe üye olsa ne olur? Biz iki dernek olunca neyi böldük? Ayrı durmamızın kime ne faydası ya da zararı var? Artık herkesin biraz olsun fikir sahibi olduğunu düşünüyorum.
Buradan iki dernek olmasından rahatsızlık duyduğunu söyleyip, gösterdiğimiz iyi niyeti her fırsatta bizden birilerini koparma girişiminde bulunan, sorgulandıkları için rahatsızlık duyan herkese sesleniyorum:
Bir telefonla bizim derneğimize üye olan muhtar arkadaşımızı diğer derneğe üye yapın haydi!
Haydi, bizim dernekten diğer derneğe geçirdiğiniz her üye başarınız olsun. Siz daha kalabalık olun. Biz yedi kişiyiz, haydi yalnız bırakın bizi.
Daha önce söyledim yine söylüyorum, siz duvarı gönüllerin arasına ördünüz. On derneği birleştirseniz ne olur!
“Hadi birleşelim” dedik zaten biz. Zeytin dalını bizzat kendim uzattım. Belki hatalarından ders çıkarmıştır herkes, bir oturur da konuşuruz diye düşündüm.
Kötü alışkanlıklarını bırakamıyorlar
Yine kimse adaletten ve hoşgörüden bahsetmedi. Yine ilk cümlede dayatma denendi. Bizim iyi niyetimizi zayıflık olarak görüp, içimizden birileri için ‘‘O’nunla bir arada olamayız’’ dediğiniz zaman birleşme konusunda iki yüzlü olduğunuzu da ortaya koymuş oluyorsunuz.
Sayımız az diye hala bizden fedakârlık bekliyorsunuz. Biz ve temsil ettiğimiz halkımız zaten fedakârlık yaptı yıllarca, sıra bize de gelsin diye…
Kötü alışkanlıklarınızdan bir türlü vazgeçemiyorsunuz. Herkes istiyor ki aldıkları her kararı sorgulamadan alkışlayalım, karşılarında ayağa kalkıp ceketimizi ilikleyelim, istiyorsunuz ki lütfettiklerinizle yetinelim…
Şimdi okuyan çoğu kesim biliyor ki bu yazdıklarımın 4’ü, 5’i, 6’sı da var. Gelin değirmendeki suyu daha da bulandırmayalım. Biraz da bizim unları öğütüverin, sinek böcek basmasın nimeti…
Biz sadece adalet istiyoruz beyler. Eşit ölçüde çaba, eşit ölçüde saygı, eşit ölçüde hizmet istiyoruz.
İşi yapın; alkışı da, saygıyı da görürsünüz zaten. Bu istediklerimizi de halkımız adına istiyoruz, kendi adımıza değil. Üstelik biz yeni seçilen muhtarlar da yaptığınız hizmetler için oy almadık seçmenimizden. Sizin vatandaşa yapacağınız tüm hizmetlerin faydasını da zararını da yine siz görmüyor musunuz?
Şahsım adına tekrar söylüyorum. ‘’Bana oy lazım değil’’. Aramızda makam ve koltuk bekleyen de yok kimseden.’
Bizim vicdanımız rahat.
Yüce Allah’ın huzurunda veremeyecek hiçbir hesabımız yok…
Kalın sağlıcakla…